Gönüllü Yapmak Ne Demek? İnsanlığın Vicdanından Kurumsal Dayanışmaya Uzanan Bir Anlam Arayışı
İnsanlık tarihi, yardımlaşma ve dayanışma üzerine kuruludur. Toplumlar, bireylerin birbirine destek olduğu kadar güçlüdür. Gönüllü yapmak kavramı da bu dayanışmanın modern bir biçimidir. Ancak bu ifade, yalnızca “birini gönüllü olmaya teşvik etmek” anlamına gelmez; aynı zamanda insanın içsel motivasyonuna dokunan, toplumsal bilinci harekete geçiren bir süreci temsil eder.
Tarihsel Arka Plan: Gönüllülüğün Kökleri
Gönüllülük, insanlık kadar eski bir davranış biçimidir. Antik Yunan toplumlarında vatandaşlık bilinci, topluma katkı sunmayı bir erdem olarak görürdü. “Polis” içinde yaşayan her birey, yalnızca kendinden değil, komşusundan da sorumluydu. Benzer şekilde İslam medeniyetinde vakıf sistemi, gönüllülüğün kurumsal bir örneğiydi. Zenginler mallarının bir kısmını toplum yararına adar, eğitimden sağlığa kadar pek çok alan bu dayanışma ruhuyla düzenlenirdi.
Bu tarihsel örnekler, gönüllü yapmanın özünde bir “etik eylem” olduğunu gösterir. İnsan, kendinden taşan bir iyilik duygusuyla hareket eder. Dolayısıyla birini “gönüllü yapmak”, sadece bir göreve çağırmak değil, içinde var olan dayanışma duygusunu uyandırmaktır.
Modern Dünyada Gönüllü Yapmak: Sosyal Bilimlerin Gözünden
Günümüzde gönüllü yapmak, özellikle kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde yeni bir anlam kazanmıştır. Sosyologlar, gönüllülüğü iki boyutta ele alır: bireysel ve yapısal.
Bireysel düzeyde gönüllülük, kişisel vicdanın ve empati duygusunun bir yansımasıdır. Yapısal düzeyde ise kurumlar, gönüllülüğü örgütlü bir biçimde teşvik eder. Bu noktada “gönüllü yapmak”, hem bireyin farkındalığını artırmak hem de toplumsal dönüşüm için bilinçli bir çerçeve oluşturmak anlamına gelir.
Fransa’daki Émile Durkheim’dan bu yana sosyoloji, toplumsal dayanışmayı modern toplumun yapıştırıcısı olarak görür. Gönüllülük, bu dayanışmanın günümüzdeki yüzüdür. Gönüllü yapmak ise bireyleri bu yapının aktif öznesi hâline getirme sürecidir.
Bununla birlikte modern toplumlarda gönüllülük bazen eleştirel biçimde de tartışılır. Neoliberal düşünceye göre devletin sosyal hizmetlerden çekilmesiyle gönüllülük, bir “boşluk doldurma” aracı hâline gelmiştir. Bu görüşe göre gönüllü yapmak, bireylere sistemin açıklarını telafi etme yükü bindirmektedir. Ancak diğer araştırmacılar bu süreci daha olumlu okur: gönüllülük, vatandaşlık bilincini ve kolektif sorumluluğu canlı tutar.
Toplumsal Cinsiyet ve Kültürel Kodlar Açısından Gönüllü Yapmak
Gönüllü eylemlerin cinsiyet temelli biçimlerde ortaya çıkması, sosyolojik olarak dikkat çekicidir. Kadınların daha çok bakım, eğitim ve sosyal destek alanlarında; erkeklerin ise altyapı, organizasyon ve kriz yönetimi gibi yapısal alanlarda gönüllü oldukları gözlemlenir. Bu fark, toplumsal cinsiyet rollerinin kültürel aktarımıyla ilgilidir.
Birini “gönüllü yapmak” süreci de bu normlardan bağımsız değildir. Kadınlara yönelik gönüllülük çağrıları genellikle “şefkat” ve “duygusal katkı” vurgusuyla yapılırken, erkeklere “liderlik” ve “koruma” rolleriyle hitap edilir. Bu durum, gönüllülüğün toplumsal roller aracılığıyla şekillendiğini gösterir.
Yine de son yıllarda bu çizgiler giderek esnemektedir. STK’lar ve gençlik hareketleri, gönüllülüğü cinsiyet üstü bir alan olarak yeniden tanımlamaya başlamıştır. Artık gönüllü yapmak, bir “kadın işi” veya “erkek görevi” değil, ortak bir insanlık sorumluluğu olarak görülmektedir.
Gönüllü Yapmak Bir Davet midir, Bir Sorumluluk mu?
Gönüllü yapmak, yalnızca teşvik etmek değildir; toplumsal bilinci harekete geçiren bir davettir. Bir öğretmenin öğrencilerini çevre temizliğine katılmaya çağırması, bir şirketin çalışanlarına sosyal projelerde yer alma fırsatı sunması ya da bir sanatçının toplumsal bir meseleye dikkat çekmesi — hepsi aynı sürecin parçasıdır.
Bu anlamda gönüllü yapmak, kolektif farkındalık yaratma eylemidir. Bireyleri “seyirci” konumundan çıkarır, onları aktif bir özneye dönüştürür. Toplumun dinamik bir organizma olduğunu varsayarsak, gönüllü yapan kişi bu organizmanın harekete geçiren kalbidir.
Günümüzde Gönüllülüğün Geleceği
Dijital çağ, gönüllü yapma pratiklerini de dönüştürmüştür. Artık gönüllülük yalnızca fiziksel eylemlerle değil, sanal dayanışmalarla da mümkündür. Çevrimiçi kampanyalar, sosyal medya dayanışmaları ve dijital platformlar aracılığıyla insanlar saniyeler içinde kolektif eyleme katılabiliyor. Bu da gönüllülüğü mekândan bağımsız, küresel bir bilinç hâline getiriyor.
Ancak bu durum, akademik çevrelerde yeni soruları da gündeme getirmiştir: Dijital gönüllülük gerçekten “katılım” mı, yoksa “izleme kültürü”nün bir uzantısı mı? Cevap, gönüllü yapma biçimimizin samimiyetinde gizlidir. Çünkü gönüllülüğün özü, görünmek değil, dönüştürmektir.
Sonuç: Gönüllü Yapmak, İnsan Olma Sanatıdır
Tarih boyunca insanın en güçlü yanı, yalnızca kendisi için değil, başkaları için de var olabilmesiydi. Gönüllü yapmak, bu potansiyeli uyandırmaktır. İster bir çocuğa okuma sevgisi aşılamak, ister bir toplumu harekete geçirmek olsun — gönüllü yapmak, insanı insana yaklaştıran en saf eylemdir.
Bu yüzden soru basit ama derindir: “Birini gönüllü yapmak” aslında kimin dönüşümüdür — çağıranın mı, katılanın mı?
Belki de ikisinin de…
—
Etiketler: #gönüllülük #toplumsalb bilinç #sosyolojikanaliz #dayanışmakültürü #modernetik